Son güncelleme 18 Eylül 2024 - 10:09
17 Şub 2020 İlhan KARAÇAY, Köşe Yazarları, Manşet, Sürmanşet 0
Hitler’in İnönü’ye Mektubu ve İnönü’nün Yanıtı |
1941 yılına gelirken İtalya, Yunanistan’ı işgal etmiş, Balkanlardaki Alman Türkler olası bir Alman saldırısı için tetikte beklerken, 1 Mart 1941’de Hitler, İsmet İnönü’ye bir mektup yollar. Nazik bir üslup içerisinde yazılmış bu mektupta bazı önlemler için Bulgaristan’a gidecek Alman askeri birliklerinin, Türkiye tarafından bir tehdit olarak algılanmaması isteniyordu: “Size resmen bildiririm ki, Almanya’nın bu önlemleri hiçbir şekilde Türkiye’nin toprak bütünlüğüne veya siyasi yapısına yönelmiş değildir. Aksine, birlikte yürüttüğümüz büyük ve hayati savaşın ve bu savaşı izleyen ıstıraplı yılların hatıralarıyla dolu olarak size Almanya ve Türkiye arasında gerçek dostluğa dayanan bir iş birliği için gelecekte dahi bütün koşulların var olduğuna kesin olarak inandığımı belirtmek isterim.” İki ülkenin ekonomik açıdan birbirlerine gereksinimleri olduğunu vurgulayan Hitler, mektubunu bitirirken nazik üslubunu bir kenara bırakıp çok açık bir tehditle Türkiye’ye gözdağı verir: “Bu bakımdan ben şimdi olduğu gibi gelecekte de, Almanya ile Türkiye’yi karşı karşıya getirebilecek hiçbir sebep olmayacağı görüşündeyim. Bu düşüncelerle, Bulgaristan’da ilerleyen Alman birliklerinin, Türk sınırlarından, orada bulunmalarının amacı hakkında yanlış bir yorumda bulunulmasına meydan vermeyecek kadar uzak kalmalarını emrettim. Şu kayıtla ki, Türk hükümeti, bizi, bu tutumumuzda bir değişiklik yapmağa zorunlu kılacak önlemlere girişmesin. Adolf Hitler” İyi dileklerle biten bu mektubu alan İsmet İnönü, 12 Mart 1941 tarihinde Hitler’e bir yanıt gönderir. İsmet İnönü, kendisine gönderilen mektuptan dolayı memnuniyetlerini belirttikten sonra sözü Türk- Alman dostluğuna getirir. Ancak Hitler’in tehdit kokan açıklamalarına üstü kapalı olarak değil, aynı açıklık ve sertlikte yanıt verir: “Türkiye, toprak bütünlüğüne ve tamamiyetine şu veya bu devletler grubu arasındaki siyasi-askeri kombinezonlar açısından bakamaz ve kutsal dokunulmazlık (mukaddes masuniyet hakkı) hakkının herhangi bir yabancı devletin kazanacağı zafere göre yorumlanmasını kabul edemez. İşte bu sebepledir ki, milli egemenliğine yönelecek her saldırıya karşı koymaya azimlidir. İsmet İnönü” İsmet İnönü, Hitler’in tehdidini aynı dille geri çevirdikten sonra Alman birliklerinin Türkiye açısından bir tehlike yaratmayacağı konusundaki güvenceden büyük memnuniyet duyduğunu, Alman birlikleri Türkiye’yi zorunlu bırakmadıkça Türk birliklerinin de Almanlara karşı bir eylem içinde olmayacaklarını belirtir. Bu mektuplaşmadan kısa bir süre sonra 18 Haziran 1941’de Türkiye ile Almanya arasında Dostluk Anlaşması imzalanır. İnönü bu anlaşmayı “Hitler, Türkiye’nin Trakya’daki yığınağını gördükten sonra, Türkiye’ye saldırıyı bir sonraki aşamaya erteledi” şeklinde yorumlamıştır. URAL DAĞLARI
www.corendonairlines.comİlhan KARAÇAY yazdı:Afetler sonrasında yaşanan mide bulandıran yardım kampanyaları…
Yaşanan afetler sonrasında yapılmakta olan yardım kampanyaları, dünyanın dört bir yanında aynı minval üzerinde işler. En son yaşanan Elazığ depreminden sonra yeniden gündeme gelen ‘yardım yolsuzlukları’ iddiaları hepimizi üzmektedir. Öncelikle, ‘İyi niyet’in varlığına inanmalıyız. Dünyanın dört bir yanında faaliyet gösteren, dini ve siyasi kuruluş ve kişilerin, kendi amaçları doğrultusunda hareket etmeleri anlaşılır bir durumdur. Bu kuruluş ve kişiler bazen sıkıcı da oluyorlar ama, sonunda bir yerlere faydaları dokunuyor. Yadım kampanyalarının iyi işlemediğini veya çarçur edildiğini ortaya sermek için, bizzat yaşadığım bir olayı anlatmakta yarar görüyorum. İsterseniz, daha önce yazdığım 4 Mayıs 2002 tarihli aşağıdaki yoruma bir göz atınız: Çarçur edilen 65 milyon Hepmizi can evimizden vuran Marmara depreminin acıları hala sürmektedir. Hollandalı Türkler’in bu konudaki tek tesellisi, tüm dünyaya örnek olacak bir şekilde yapılan yardım kampanyasında büyük bir rol üstlenmiş olmalarıdır. Hatırlayacaksınız, Türkler tarafından oluşturulan bir komite, Hollanda hükümetine baskı yaparak, ulusal bir yardım kampanyası açılmasını sağlamıştı. Başta Başbakan Wim Kok olmak üzere tüm Bakanların ve siyasi partilerin desteklediği bu yardım kampanyası, gerçekten dillere destan bir şekilde yapılmıştı. Yine hatırlayacaksınız, Zaandam’daki Sultan Ahmet Camii’nde yapılan tören televizyonlardan canlı olarak yayınlanmıştı. Bu törende Hollanda Prens ve Prensesi’nin yanında, Başbakan Kok ve pek çok Bakan da hazır bulunmuştu. Televizyonlardaki canlı yayınlara ülkenin en ünlu simaları katılmışlardı. İşte, Türkler’in ön ayak olduğu bu yardım kampanyası sonucunda 65 milyon gulden toplanmıştı. Bu meblağ daha sonra yükselmişti ama, bunun ne kadar yükselmiş olduğunu da öğrenemedik. Türkler’in ön ayak olduğu bu kampanya, Hollanda Kızıl Haç’ının kontrolunda olacaktı. Ama ne var ki, toplanan paralar tam 10 yardım kuruluşu arasında pay edilmişti. Hollanda’daki kurallara göre, ortak bir şekilde yapılan ulusal kampanyalarda, toplanan paralar yardım kuruluşları arasında pay ediliyor. Bu kuruluşlar da kendi inisiyatifleri doğrultusunda yardım ediyorlar. Türk depremzedeleri için toplanan paraların bu kuruluşlar arasında pay edilmesini ilk protesto eden biz olduk. Kendileri ile görüştüğümüz Hollanda Kızıl Haç örgütü başkanına bizzat yaptığımız bu itiraz fayda etmedi. Kızıl Haç Başakanına göre, gelenekler bozulamazmış… Hatırlayacaksınız, DÜNYA’da Türkçe ve Hollandaca yayınladığımız sürmanşet haberlerde, toplanan 65 milyon guldenin ne olduğunu sormuştuk. Utrecht’te yapılan bir toplantıya katılan, başta Kızıl Haç başkanı olmak üzere, tüm yardım kuruluşlarının başkanlarına aynı soruları yöneltmiştik. Bu başkanlar, kendi projelerini yürüterek yardım yaptıklarını açıklamaya çalışıyorlardı. Kimi, mayıs ayında okul açacaktı, kimi hastane. Biz bu başkanlara, ‘Beyler, kış kıyamette insanlar donuyor. Başlarını sokacakları bir çatı yok. Çadırlarda perişan oluyorlar. Yardım yağmasına rağmen depremzedeler çok zor durumdalar. Toplanan paralar ile aciliyet gerektiren yardım yapılmalıdır. Sizlerin planladığı 5- 6 ay sonraki okul ve hastane yapımını sonraya erteleyin. Şimdi eldeki paralar ile acil yardımları yapın’ dememiz hiç bir işe yaramadı. Bizim yaptığımız araştırmalar sonucunda elde ettiğimiz verilere göre, 10 yardım örgütüne mensup heyetler Türkiye’ye seyahat edip durdular. Oralarda buldukları sözümona hayırsever kişi ve kuruluşlar kanalıyla yardım gayretine girdiler. Sonuçta kendi paylarına düşen paralar çarçur edildi. Paraların bir kısmı birinci mevki uçaklara, lüks otellere, Boğaz’daki yemeklere, maaşlara ve Türkiye’deki açıkgözlere gitti. Yapılmış olan gerçek yardımları inkar etmek doğru olmaz ama, paranın büyük bir bölümünün boşa gitmiş olması çok üzücüdür. Muhammet Uysal, Sultan Ahmet Camii’nde yapılan törende şunu söylemişti : ‘ Küçük Hollanda’da yaşayanların yürekleri büyüktür’. Evet, yürekleri büyük olan insanları kutlamak ve teşekkür etmek boynumuzun borcudur. Ama bu büyük yüreklerin cömertliğini istismar eden hırsızlardan hesap sormak da boynumuzun borcu olmalı. Bunun için sadece bizim değil, Hollanda’daki tüm Türk kuruluşlarının ayağa kalkması lazımdır. Öyle ya, bizim için toplanan paralara bizden başka kim sahip çıkacak ki ? Yardım kuruluşlarının faaliyetleri hakkında çok şey yazıldı. Bunlardan biri de benim 5 Şubat 2000 tarihinde, yani Marmara depreminden 5 ay sonra DÜNYA’da yayınladığım yoruma bakınız isterseniz :
5 Subat 2000’deki haberimiz: İlhan KARAÇAY yazdı…
Yardım Kuruluşları
Dünyanın her ülkesinde yardım kuruluşları yardır. Bu kuruluşları elbette insanlar yönetir. ‘Kul her zaman hata yapabilir’ deyiminden yola çıkarsak, insanların hata yapışlarını olağan karşılarız. İyi ama ‘kul her zaman hata yapabilir’ dendi diye, suç işlemenin mubah olduğu söylenmedi ya? Hani ‘Vur dediysek, öldür demedik* diye bir başka deyim vardır. İşte insanlar da bu gibi deyimleri kendi çıkarları için malzeme yaparlar ve ‘şeytana uyup’ usulsüzlük yaparlar. Konuya girmeden kısa bir fıkra: üç dine mensup dini lider aralarında tartışıyorlarmış. ‘Al sevgili Allah’ım, ne kadar istersen al’ derim. Allah aldığı kadar alır, yere düşenler de benim olur.” Bu dini liderin hangi dine mensup olduğunu tahmin etmişinizdir. Ama gelin biz ayrım yapmayalım ve bu liderin hangi dine mensup olduğunu açıklamayalım. Dünyanın her tarafında, kilise, sinagog ve cami etrafında usulsüzlükler yapılmıştır. Bu usulsüzlükleri yapanlar insan olduğu için de hep af edilmişlerdir. İnananlar, Allah için istenen yardımı hiç tereddüt etmeden vermişlerdir. Yardım yapan bu insanlara ‘Yahu yapmayın, bu adamlar paraları iç edecekler’ uyarısı yapılsa da, Bakın size bir anımı anlatayım. Amsterdam’ın kuzeyinde NDSM firmasının yanında yurttaşlarımızın barındığı bir Atatürk Kampı vardı. Bu Kamp’a sık sık gider, yurttaşlar ile sohbet ederdim. 25 yıl önce, dini bütün ve din bilgisi çok yüksek olan bir arkadaşım olan Ahmet Dayan ile bu kampı ziyaret ettiğim gün, büyük bir toplantı havası vardı. Yanaştığımız zaman üç zenci gördük. Yurttaşlarımız, Amerikalı olan bu üç zencinin etrafını çevirmişlerdi. Bu üç Amerikalı, İslam dinini yaymak için dünya turu yaptıklarını anlatmışlardı. Bunun için de Atatürk Kampı’nı seçmişlerdi. Bir anda ‘Pamuk eller cebe’ gitti ve bu üç zenci için binlerce gulden para toplandı. Kampa birlikte gittiğim arkadaşım, “Yahu ne yapıyorsunuz, bu adamların burada işi ne. Sizi mi Müslüman yapacaklar?” diye çıkıştı ama nafile. Pek çok yurttaşımız, “Boş ver ağabey, bu adamlar Allah için buraya gelmişler. Gönlümüzden koptuğu gibi verdik” dediler. Düşünün bir kere, bu üç zenci neden Türk pansiyonlarını ve kamplarını seçmişlerdi? Türkler, Allah ve peygamber adına istenenleri en çabuk veren bir inceliğe sahip oldukları için. Bu inceliğin ölçüşü tabii ki ‘enayilik’ boyutunda olmamalı. Ama Türkler için bir deyim daha vardır. “Yap bir iyilik at denize, balık bilmezse, Halik bilir.” Türkiye’de yaşanan deprem felaketinden sonra yurt içinde ve dışında büyük yardım kampanyaları açıldı. Bu yardım kampanyalarının en görkemlisi ve anlamlısı Hollanda’da yapıldı. Türk federasyon temsilcilerinin katkılarıyla, başta Kızıl Haç olmak üzere 10 Hollanda kuruluşu ortaklaşa bir kampanya başlattılar: Prenses Margriet, Başbakan Kok ve bakanların katılımıyla Xaandam Sultanahmet Camisi’nde başlatılan bu anlamlı kampanya sonunda 65 milyon guldeni aşan bir meblağ toplandı. Hollanda’aki bu eylem hem bizim tarafımızdan ve hem de tüm dünya tarafından çok övüldü. Sorduk, soruşturduk ve bu 7 kuruluşun her birinin değişik kişi ve kuruluşlarla işbirliği yaparak Türkiye’ye yardım etmekte olduklarını öğrendik. Ortada anlaşılmayan ve yanıt bekleyen durumlar vardı. a) Toplanan para neden tek elden depremzedelere ulaştırılmadı da, yardım kuruluşları arasında pay edildi? b) Bu yardım kuruluşlarının Türkiye’de işbirliği yaptığı kişi, kuruluş ve firmaların güvenilirliği ne idi? c) 65 milyon guldeni aşkın paranın toplanmasında büyük katkısı olan Türk federasyonları neden devre dışı bırakıldı? Hollanda yardım kuruluşları neden, “Bizim çalışma sistemimiz böyledir” diyerek kendi keyifle-rince hareket etti? Biz DÜNYA Gazetesi olarak bunu Türkçe ve Hollandaca yayınlar yaparak sorduk. Bu yayınlarımızı Hollanda medyasına ve bakanlıklara gönderdik. Pek çok medya kuruluşu bizimle temasa geçti. Ama bu ince konuya değinmekte imtina ettiler. Ne de olsa kendi vatandaşlarının kuruluşları idi. Hafta içinde bir Kızıl Haç mensubunun hazır bulunduğu bir toplantıya katıldık. Türkler İçin Danışma Kurulu (İOT) binasında yapılan bu toplantıda, bugün gazetemizde haberini göreceğiniz 500 bin guldenlik bir başka yardım şeklinin tanıtımı yapılmıştı. Bu toplantının sonunda aynı konuyu ANP ajansının muhabiri ile birlikte gündeme getirdik ama doyurucu cevap alamadık. 65 milyonu aralarında pay eden yardım kuruluşlarının neler yaptıklarını gösteren kısıtlı belgelerin fotokopyalarını aldık. Bunlara göz gezdirdiğimiz zaman, çok yuvarlak ve yüksek meblağlar gördük. Örneğin, “Sıhhi malzeme nakliyesi f.30.000” gibi bir ibare gördük. Nasıl yani, bir kamyon malzeme 30 bin guldene mi gitti İşte bu gibi açıklamaların sağlıksızlığı her zaman var olacaktır. Ayrıca, yardım kuruluşlarının ayrı ayrı yaptıkları ve yapacakları masraflar da dikkate alınmalıdır. Araya giren her kişi, kuruluş ve firmanın masrafı ve kârı da hesap edildiği zaman heba olan meblağın yüksekliği hepimizi üzecektir. Bu nedenle, tek elden ve kontrollü bir şekilde yapılması daha sağlıklı olacaktı. İç edilmese bite, yapılan harcamaların meblağı endişe verici boyuttadır. Bu da bir şükran borcu haberi:
|
|
|
Türkiye’nin acil esnaf reformuna ihtiyacı var Milliyetçi Sol Parti (MİLLİ SOL) Genel Başkanı gazeteci Hüseyin Alpay, Türkiye Esnaf ve Sanatkârları […]
“Eskişehir gazeteleri 07.12.2015 tarihinde şu başlıkla çıkmıştı: Eskişehir Valisi Sayın Güngör Azim TUNA İhtiyaç Sahiplerine Yardım Eden Tülomsaş emeklisi […]
Gergerlioğlu, Kocaeli’nin tüm sorunlarını titizlikle inceliyor DEM PARTİ Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Kocaeli’nin sorunlarını […]
Prof. Dr. Ata Atun Dizi ve film Platformu Netflix, senaryonun içeriğini araştırmadan belli ki Yunan ve Rum propagandasına alet […]
Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, şehitlerini anma yıl dönümü töreninde, yine, 2. Dünya Savaşı’ndaki (1 Eylül 1939) Nazi Almanya’sının ülkesini işgali […]
Türkiye OECD ülkeleri arasında haftada en az bir kez parası olmadığı için yemek yiyemeyen öğrenci oranının en yüksek olduğu ülke […]
İnegöl’de çok daha riskli bölgeler öylece dururken, Devlet Hastanesi karşısındaki merkezi bölgedeki konutların bulunduğu alanın apar topar kentsel dönüşüm uygulama […]
İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu, inşaat çalışmaları tamamen duran Ali Osman Sönmez Çekirge Devlet Hastanesi sorununu Meclis gündemine taşıdı. […]
Ağustos’taki Vatan Hilmi Özden Ağustos ayı; şanlı tarihimize zaferler ayı olarak geçmiştir. Müslüman Türk Milleti 26 Ağustos 1071 yılında Malazgirt […]
Niyet başka akıbet başka! Prof. Dr. Ata Atun Yunanları ve Rumları, aile yapıları, kültürleri, inanışları, eğitimleri, mizahları, kafa yapıları, […]
29 Nis 2024 0
Uluslarararası Strateji Uzmanı Başkanı Şener Mengene,...17 Nis 2024 0
Eylül Aşkın Türkiye Haber Portalı’nda hazırlayıp...07 Kas 2021 0
AK Parti Denizli Milletvekili, TBMM Plan ve...10 Ara 2020 0
Cumhurbaşkanı Tatar: “Türkiye’nin güçlü...05 Ara 2020 0
—-Birinci Bölümün DEVAMI—-...01 Eyl 2024 0
Türkiye OECD ülkeleri arasında haftada en az bir kez parası olmadığı için yemek yiyemeyen öğrenci oranının en yüksek olduğu ülke […]